9 Haziran 2010 Çarşamba

H2H Combat

(Bilmeyenler için : H2H = Hand-to-Hand)

Uzun süredir 'Martial Art'lara, yani 'Silahsız Dövüş'e (Unarmed Combat) (mesela Kung Fu (武術) ve Aikido (合気道) vb. ) ilgi duyduğum ve kendi çapımda uğraştığım, etrafımdaki kişilerce bilinen bir gerçek. "Neöörüyo la bu çocuk kendi kendine, kafayı mı sıyırmış a.g. otursa oturduğu yerde" diyenler de çok, biliyom. Ama böyle anlatılamaz şekilde o kadar büyük bi tutku haline geldi ki bu olay bende, neredeyse hiç aklımdan çıkmayan ve gerçek anlamda ifa edemediğim her gün üzüm üzüm üzüldüğüm bir disiplinler bütünü oldu savaş sanatları. Nitekim bu, günümüzde üzerinde çalışması çok zor bir alan. Neden? En büyük nedeni söyliyim. Bu sanatların ortak özelliğinin, dingin ve stabil bir ruh hali, güçlü bir vücut yapısı ve bol zaman isteyen olgular olması. Şehir yaşantısı ve mandatory sorumluluklar artı bir de etraftaki sosyal/psikolojik etmenler arasına sıkışarak can veren bir uğraş haline geliyorlar. Tabii ki her zorluğa rağmen adam gibi yapanlar vardır ama benim gibi bazı şanssız bireyler, bu sanatların tadına varmakta sıkıntı çekiyor.

Bu akşam R. Eren Acar ile bu konuya eğildik. Bütün gün enine boyuna Kung-Fu, Aikido, Karate, Wing Chun videoları ve filmleri izledik, bolca bu konuyu tartıştık. Savaş sanatları ve arkasındaki felsefeyi boş işler zannedip hor görmeyenlerle ve gerçekten ilgilenenlerle bu konuyu konuşmak iyi oluyür. Savaş Sanatlarının aslında pek de savunma sporu olarak değeri olmadığını, bunlar yerine konvansiyonel sporların daha geçerli olacağını savunanlar, yani işin sadece savunma kısmıyla ilgilenenler genelde zihinleri belli bir felsefeye dayalı spor yapmaya yetecek olgunluğa sahip olmayan kişiler. Bu kişiler savaş sanatlarının gerçek potansiyelini ve de kinetiğini asla anlayamayacakları için çok da sallamıyorum. Çünkü ben bu konuda ciddi bir baş koyma ve yine amiyane tabirimle çamaşır sıyırma mertebesindeyim.

Meselæm, bence Wing Chun son zamanların popülerleşen dallarından ve gerçekten bu popülariteyi hakediyor. Çünkü gün içinde gerçekleşebilecek veya başınıza gelecek herhangi bir sıkıntıda sizi o durumdan en hızlı kurtarabilecek araçlardan biri. Son derece close-quarter tabanlı ve agresif bir savunma sporu. Amacınıza (kendini savunmak için karşı tarafı etkisiz hale getirmek) ulaşmanız çok hızlı ve kolay olabiliyor.

Yıllardır kendime uygun bir Savaş Sanatı arıyorum. Hemen hepsini de araştırdım. Bazılarını yaptım, denedim. Ve sonunda anladım ki, ben hepsini seviyorum. Hepsini yaparım. Ama nihai hedefimin Çin Halk Cumhuriyeti'ne gidip Henan eyaletindeki Shaolin denen yeri görmek, orda bir süre çalışmak. Tabi bu esnada edindiğim bilgi ve deneyimleri harmanlayıp, "neden her daldan sevdiğim şeyleri almayayım" diye düşünmeden de edemiyorum.

Bence silahsız dövüşme, en mükemmel bir şey. Vücudunuz, siz ve yapabildiğiniz şahane şeyler var sadece. Hiçbir şeye ihtiyacınız yok, her an her yerde eliniz kolunuz ve vücudunuz sizin emrinize amade olduğu sürece kullanabileceğiniz yetenekler. Hele ki eğitildiğinde insan vücudunun neler yapabildiğini görmek, korkunç keyifli ve eğlenceli bir deneyim. Benim bile yapabilmeye başladığım bir sürü şey var.

Yine de yüzleşmem gerek, şu an için gerçekten eğitimsizim. Ama kötünün iyisi olmak için de mücadele veriyorum, imkanlar dahilinde elimden geleni ardıma koymuyorum, sinsice çalışıyorum kendi kendime. Bir kere kafamın içi bu fikirlerle gün içinde yoğuruluyor. Hayatın kendisi bir savaş sanatı, bunu hiç aklımdan çıkarmıyorum. Ama çok düşünmek değil, az düşünmek insanı asıl zeki yapandır. Bu nedenle zamanı gelir, köşeme çekilip beynimi dinlendirir ve nefesimi düzenlerim. Buna da meditasyon (öyle transandantal falan olan, yoga moga tarzı değil de, sadece oturup beynini dinlendirme mahiyetli) deniyor. Öbürünü yapana karışmam, benim amacım beynimi toplamak ve gün içinde müthiş ısınabilen devreleri biraz soğutmak. Ayrıca ruhu da güçlendirip dinlendirdiği gerçeği var bu eylemin. Bunun üzerine Chi'nizi manipüle edebilmek için ise Tai-Chi gibi şeyler enfes araçlar. Bunların oldukça fayda sağlayan videoları internette mevcut. Orda anlatılan mantığı zaten aldıktan sonra kendiniz denemeye başlıyorsunuz.

Bir de savunma sporlarının ve savaş sanatlarının insanın kendini koruma ihtiyacı, günlük hayatta kendine güvenmesi, ruhu ve zihni geliştirmesi, kendi vücudunun sınırlarını zorlayarak bu muhteşem makineye etkinlik kazandırması, bunların hiçbiri olmadı basitçe sağlık ve spor adına birşeyler yapmış olması açısından da önemi büyük. Faydaları saymakla bitmez ama burda en basitinden, benim artık gündelik korkularımdan biri olan çakal insan modelleri ve apaçiler, piçler, o**pu çocukları, tinerciler, hırsızlar, cepçiler, agresif dolmuş şöförleri gibi faktörler. Impossible Odd'larla mücadele etmekten bahsetmiyorum ama en azından kendinizi HİÇ koruyamamaktansa, 3-5 sapkın lise öğrencisi yanınızdakine laf attığı/saldırıda bulunduğu zaman bunu ekarte edebilecek combat edge'e sahip olmak çok süper bir güven hissi oluşturmaz mıydı? Yani hiç savunma veya asker yapmayıp full ekonomi kasan ve dışardan gelecek üç beş çapulcu infantry ve bir trebuchet'ye teslim olan ve tüm kaynakları sömürülen / yıkılan Age of Empires oyuncusu gibi hissederdim ben, ki eskiden öyleydim ve kesinlikle o noktadan koşarak uzaklaşma niyetinde olduğumu farketmişsinizdir. Eski pısırık ve hakkını arayamayan Doğukan'ı hiç özlemiyorum. Peki bu başkaldırının nedeni ve başlama anı nedir? Nedeni, ruh yapısı olarak default'ta çok uysal ve insanlarla barışık olduğumdan sömürülmeye sonuna kadar açık biri, kolay hedef gibi görünmemdir. Bu olayı farketmem üzerine birtakım savunma mekanizmaları geliştirmediğim takdirde hayatımın çok zor geçeceğini farkettim. Başlama anı ise çok kesin olmamakla beraber Avatar the Last Airbender'ı izlememdir. Olayın geçtiği yerin Çin'i andırması ve öğretilen bazı filozofiler, benim ondan önceki yıllarda kendi kendime düşünerek bulduğum ve geliştirdiğim düşüncelere çok uyuyordu. Ardından bu işin biraz peşine düşüp, genel uzakdoğu kültürlerinde keşfedilen doktrinleri, fikirleri ve bunların savaş sanatlarıyla aşırı derecede alakalı olması, bu öğretilerin aslında Common-Sense olamayacak kadar da derin olduğunu anlamam, benim bu işe bir eğilimim ve yeteneğim olduğunu farketmemi sağladı. O kadar fazla normal üstü düşünmenin üzerine beden de kayıtsız kalamadı ve normal üstü bir şeyler istedi. Önce ruhun doyup sonra bedenin harekete geçmesi gibi.

Bu noktada farkettiğim üzere Yenimahalledeki stüdyomuza çok bağlılık hissetmemin bir nedeni vardı. Çünkü ben 5 yıl öncesinden beri tek başıma gidip tapınak gibi kapanıp hem müzik yapar, hem de düşünür, düşünür ve düşünürdüm. Sonra bi haller oldu bana, Chi, yani "insanın yaşamasını sağlayan ve doğada bulunan enerji" kavramını ve felsefesini keşfettim, kendi kendime. Tabi daha sonra birsürü yerden araştırdım ve bilgi toplayarak keşfettiklerimi destekledim, kendi kendime keşfettiklerimle okuduklarımın uyuşmasını hayretler içerisinde gördüm falan. Ama sürekli güçlendirdim bu konuyla ilgili algımı. Hatta müzik grubumuzun adı oldu sonra (Qi). Elimden geldiğince grup arkadaşlarıma bu mantığı tanıttım. Sonra bu stüdyoda ilk defa meditasyon ve basit anlamda Tai-Chi yaptım ve ondan sonra neredeyse hemen her günüm o stüdyoda geçti, o günleri ailem iyi hatırlar. Okuldan gelir gelmez bişeyler yiyip stüdyonun yolunu tutar, gece 11:30 gibi eve gelirdim. O stüdyoda çok güzel şeyler keşfettim düşünce sistemi adına. Ve vücut/zihin sağlığıma da yansıdı bu değişim, görece çok az hasta olduğumu farkettim, hiç bir hastalığımı yatak döşek geçirmedim yıllardır. Dediğim gibi, o oda, belki herkesin sadece bir stüdyo, bir prova odası zannettiği yerdi ama aslında benim mabedimdi. Kimse karışmadan saatlerce tek başıma oturabildiğim, doya doya bateri çalmak haricinde kitap okumak, bağıra bağıra şarkı söylemek, başka bir yerde yapsam "deli galiba" diyebilecekleri şeyleri yaptığım, kısacası kendimi keşfettiğim yerdi. O nedenle o stüdyoyu, koca mekanda bir tane odayı fazla görüp elimden alan, ardından aptal amaçlarına hizmet ettirenlerle aramda çok büyük ve tamamlanmamış husumetler var. Bu husumetin peşine düşecem demiyorum ama hayat öyle bir anda o adamları karşıma diker ki, yaptıklarının cezası olarak çok ağır göfleyeceklerini o an anlarlar.

Ben şu ana kadar savaş sanatları adına öğrendiğim hiçbir şeyi gerçek bir kavgada kullanmadım, yani gerçek bir kavgaya da karışmadım yıllardır. Aslında mantıklı düşününce karışmak da istemem. Ama bir yandan da insanın içi içini kemiriyor, acaba şöyle şöyle bir şey olsa neler olur, kendimi savunabilir miydim diye. Bu da insanın maceracı tarafını besleyen bir olay. (G*t altına gitmiyek de) Yine de zihni yeterince sakin tutmuş ve oksijenle beslemiş olduğunuz sürece bela sizden uzak duracak diye tahmin ediyorum. Tabii ki bu konularda söylediğim her şeyi son derece mütavazilikle ve sadece benim kendi gelişimimi incelediğim kadarıyla söylüyorum. Dediğim gibi, o uzun yolun ta en başındayım. Umarım günün birinde gerçek bir Sifu ile çalışma fırsatım olur veyahut Sensei'm ile çalışmaya devam etme imkanım olursa, yolda yürümeye çok daha hızlı şekilde devam etme imkanım olur. Dojo günlerimi ne kadar hasretle andığımı söylemeye gerek görmüyorum zaten. Ama elimden şimdilik bir şey gelmiyor.

Yine de şimdilik boş durmak istemiyorum. Savaş Sanatlarına gönül verdiğim şu bir kaç sene içerisinde yer yer değişik dalları üzerinde durdum, şimdi de Wing Chun iyi bir seçenek gibi duruyor.

Oldukça sert ve hızlı. Etkili ve karşı koyması zor. Kendinizi ve yakınlarınızı korumak için oldukça geçerli. Yip Man (葉問) filmini izlediyseniz bilirsiniz. Uzun süre önce ilkini izlediğim filmin 2. si de geçenlerde çıkmıştı. Savaş Sanatlarına duyduğum özlemi depreştiren şeyler bunlar.

Zaten bir süredir esneme (Flexing), duruşlar (Stances), yumruk egzersizleri (Hand Drills) ve Chi egzersizleri/meditasyon, üzerinde çok yoğun duruyodum. Hatta nesneleri yumrukla kırma gibi bi hedef geliştirmiştim kendime. Nitekim başardım da. Bunlar Wing Chun ve bilimum Kung-Fu dallarının temellerinden. Bir öğretmenim (Sifu) olsun isterdim ama, olmadı maalesef. Ben de kendi imkanlarımla, izleyerek, düşünerek, hissederek öğrendim.

Şimdiki amacım ise bu konuda yeterince antrenman yapabilmek. Büyük miktarda bilgi topladım ve Kung-Fu'nun temel giriş aşamalarını kaydettim varsaymak zorundayım. Aslında asıl yıllar yılı sürmesi gereken kısım bu, ama mecburen elden geldiği kadarıyla yetinmek zorunda kalıyorum. Şimdi de sıra biraz teknik ve güç öğrenmekte.

Wing Chun için bir ustaya gitmek istemiyorum. Kendi evimizde kendime bir çalışma köşesi yaratıcam. Orda üzerinde çalışabileceğim ve yumruklarımı/tekmelerimi güçlendireceğim dummy tarzı bir nesne (çuval, tahta, duvar, Kıvanç vs.) lazım. Ayrıca meditasyon için iyi bir ortam. Bunları yapmayı gerçekten istiyorum ve günübirlik çalışabilsem harika olur.

Bir yandan koşuya da devam etmek var tabi. Taşındığımız ilk dönemler havalar da iyiye doğru seğirtirken güzel koşular yapıyordum fakat daha sonra hayat düzeninde oluşan değişimler bunları zora soktu. Yine de azim ve hevesim var.

IT'ci olma yolunda hızla ilerliyorum ve bu tabii ki hayatımın geri kalanında varolacak bir uğraş ama ficudumu çöp haline getirmeye de niyetim yok. Aksine, çok güçlü bir zihin ve ruhla birleşince sağlıklı bir beden, insana istediği her şeyi sunabilir. Bence bu üçünün sağlıklı olması dışında insanın elde edebileceği daha üstün bir şey yok. E o zaman neden salak salak burda oyalanıyoruz? Çünkü doğup büyümekte olduğumuz yer öyle uygun görmüş ve büyük çoğunluğumuz bunun yanlış olduğunu göremeyecek kadar ot, ya da görebilenler de bir şeyler yapamayacak kadar pasifize edilmiş, eli kolu bağlanmış. Şimdilik sabrediyoruz. Ama aramızdan bazıları bunun asıl yaşam amacı olmadığını farkedecek ve elbet bir gün o büyük cevapları aramaya gidecek... Ferrari'si olmasa da.

8 Haziran 2010 Salı

Sn. Mikhail (a.s.) 'e Mektup

4 Meleklerden Sayın Mikhail (a.s.)

Merhabalar. Ben sizin büyük hayranlarınızdan birisiyim ve yaptığınız işleri keyif ve ilgiyle takip eden bir tüketiciyim. Siz ve iş arkadaşlarınıza saygım büyük. Fakat bu havayla ilgili son günlerde yaptığınız değişiklikler gerçekten canımızı ziyadesiyle sıkmakta.

Geçtiğimiz Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gece ve müteakip sabah gerçekleşen yoğun yağış, dev dolu taneleri ve müsebbibi olduğu elektrik kesintisi hakkında derin endişeler içerisindeyim. İstanbul'daki hayatı felç edici yağmur ve getirdiği sel hakkında da milletce somut endişelerimiz vardır. Yetmezmiş gibi bu tutumunuzu 2 günden fazla süredir devam ettirmek suretiyle (yağış, soğuk, kararsız, güneşin bi açıp bi yokolması, avrupa modeli hava) insanları madur etmektesiniz.

14 milyar yıla yakın süredir yürüttüğünüz işi size öğretmek niyetinde değilim fakat hizmetinizden faydalanan Son Kullanıcı olarak durumdan duyduğum memnuniyetsizliği dile getirmek isterim. Ve bu düşüncemi paylaşan çok sayıda tanıdığım vardır. Gerektiği durumda imza toplayarak size iletmek niyetindeyim.

Şimdiye kadar size yapılan sövüşler (tasvip etmediğim bir edim) ve en üst mertebe olan Allah(c.c.) aracılığıyla iletilen dualar veyahut hiç olmadı boşluğa savrulan yakarışlar nezdinde biz insanların en kısa zamanda Güneş ve mavi gökyüzünü görmek istediğimiz, dikkatinizi celbetmiş olsa gerek. Haziran'ın 8'i olmuş, hala oyun oynuyorsunuz canım. Olmaz ki efendim. Nıtçk nıtçk nıtçk. Özür dilerim bir anlığına sinirlenmişim.

Benim amacım bu isteği birebir dile getirmek ve bilginize sunmaktır sayın Melek Aleyhisselam. En kısa zamanda gereğinin yapılmasını nezaketle rica ediyorum.

Yaptığınızın kolay bir iş olmadığının bilincinde olarak, sizlere sabır ve yaratıcılık diliyorum. Ayrıca iş arkadaşınız İsrafil (a.s.) 'e iletilmek üzere aldığım bir notu kendisine ulaştırmanızı rica edeceğim, zira kendisi bu konudaki direkt taleplerimizi ve ulaşma çabalarımızı sonuçsuz bırakmaktadır. Kendisinin 2012'de kıyameti koparmamasını rica ettiğimizi, Maya, Inca gibi ırkları ciddiye almaması gerektiğini, zira adamların altından kaşık çatal kullanan ruh hastaları olduğunu da notlarım arasında belirtmeyi insanlık adına bir görev biliyorum.

Arz Ederim,

Doğukan Tunç

3 Haziran 2010 Perşembe

Urban Violence Vol. 2

Annemin maltepedeki evinden sesleniyorum. Kendisinin küçük netbook'undan. Bunda da yazmak efsane zor ha.

Aslında bugün erken uyumayı planlıyodum. Öyle de oldu. Ama öyle devam edemedi.

-Noldu amca?
-Anlatayım yavrucum.

Şiddetli sinüzitten dolayı bir süredir (bahar ayları, hava değişimi vs.) rahatsızdım zaten ama bikaç gündür şiddetini iyice arttırarak solunum yolu yolkeserliği ve başağrısından fazlasına el atmışıdı. Sinüzit bir lanet. Bir debuff. Biraz da başağrısı maşağrısı derken boğaza inmesi lenf iltihabı derken saçmalamaya başladı. Annem de bana gel ben sana bakayım ilaç milaç da yoktur sizde, antibiyotik başla sen, hem bi çorba falan yaparım dinlenirsin diye onda kalmamı istedi. Hakkaten de düşündüm, iyileşmek için bunu yapmam gerekli. En başta bizim evde medikasyon olmaması, ikinci olarak da annecimin bana iyi bakacak olması.


Neyse kurs çıkışı yoğun başağrısı falan nedeniyle izin isteyip erken çıktım, maltepe'ye yürüdüm hava da güzelken. Biyerlere yürüyerek ulaşmayalı baya zaman oluyodu ama şu son bikaç haftadır harika yürüyüşler yapıyorum ve çok mutlu oluyorum. İnsanın doğal ulaşım aracını kullanması ne güzel. Ama tabi hava yağmurluysa ve siz kızılay'dan çankaya'ya yürüyorsanız ve yağmurda bekletmekte olduğunuz biri olması nedeniyle acele hareket ediyorsanız, bunların sonucu oluşan terlemece ve ıslanmaca sinüzite iyi gelen şeyler değil. Hele sevgilinizin yanına sucuk gibi varmak hiç hoş değil. Bunlar tamamen kişinin kendi noob'lukları, her ne kadar kız arkadaşınız hasta olduğunuz için kendisini suçlamaya çalışsa ve ertesi gün üstünüze kalın bişeyeler almanızı salık verse, size aspirin tedarik etse de ^_^ Bunlar mutluluk veren şeyler.

Neyse efenim ne diyodum, kurs çıkışı (kurzweil) güzel bir yürüyüşle soluğu annemin evinde aldım. Yiyemeyeceğim kadar yemeğin tabağıma doldurulması absürdlüğünü de özlemişim beyav. Bi de Augmentin 650 mg başladım yemekten sonra, iyi oldu. Çünkü sinüsler içinde oluşan bu hastalık, genel olarak bir mikro-organizma (bakteri) ve yokedilmediği sürece böyle istila etmeye devam ediyor ficudu.

Anneyle muhabbet dertleşme, Baran Tunç'la Discovery Channel'da Mythbusters (Ninja Myths) izlemece derken annem yatmaya gitti sabah işe gitmece hesabı, BT de odasına çekildi ben de biraz daha TV izledikten sonra bi ağırlık çöktü saat 1 gibi. Ama derken yukardan tak tak tak bi sesler geliyo duvara vurmaca gibi. Lan dedik acaba çok sesli mi konuştuk herifler rahatsız mı oldu da duvara falan vuruyo, sesi dinliyoruz giderek şiddetleniyo. Böyle duvara vuruyolar. Yere minik bişeyler düşüyo falan. Lan herifler resmen gece 1'de çivi çakıyolar çekiçle falan eni konu. Orda sövme dalında başarılı örnekler verildi.

Neyse yatayım da bari uykum düzene girsin dedim ve TV sesini minimumun bi üstüne ayarlayıp yattım.

Fakat uyanmam uzun sürmedi. Lan. Bi tolk şov gibi, adam konuşmacalı bi program sesleri geliyo uğultu halinde. Bakıyorum televizyonun sesini fazla mı açmışım diye, yoo gayet gık çıkarmıyo. Kanal D'nin "dın dın dın dırım" reklam müziği falan geliyo, bende Nat Geo açık. Neyse uyumaya devam etmeye çalışıyom ama yok. Öyle bi gürültü modellemesi yok. Adeta yanımda ful ses açık TV var gibi. Uyuyamadım uykum kaçtı. Sinirlerim gerilmeye başladı. Recep İvedik (bu isim de ne kadar çok telafuz edildi laçka oldu ama içimden geldi örnek vercem) diyo ya agresifim bilmemneyim ama perdelerimi kaldırdığımda kedi gibi adamım diye. Ben de onun çarpmaya göre tersi, yani üzeri -1'iyim. Uysalım efendi görünümlüyüm falan ama gerçekten sinirlendiğim zaman biraz 'sinirleniyorum'. Ki bu TV sesinin kaynağını hatırladım düşününce. Bu da kümülatif bi etki yarattı sinir katsayımda.

Önceki haftalarda annem buraya yeni taşındığında ona kalmaya gitmiştim de BT uyuduktan sonra onun PC'sinde Warcraft 3 falan oynayarak (internet yok tabi) sabahı etmiştim. Uyku düzeni nanay ya. Lan sonra bi yattım yukardan türkü çığıran bi adam sesi. Masaya vurarak falan ritm tutuyo (bi de paso ritm kaçıran, daha 9/8 ne bilmeyen uyuz bi oç). Saat sabah 5. Vay ananızı... diye sövsem de içimden, yattım uyudum. Ama annem falan da o gece uyku uyuyamamış. Hadi ben 2'ye kadar uyuyom da annem sabah erken kalkıyo işe gidiyo. Orda çok koyu bi kin beslemiştim üst kattaki denyolara. Annemi rahatsız eden/üzen insanlara permanent aggro ile beraber "+23 damage bonus" ve "-%40 target defense" şeklinde buff'larım var. Bu buff'lardan babam da nasibini almıştır sıklıkla, ve almaya devam etmekte.

Bu sefer bu TV gürültüsünün onlardan geldiğine emin olana kadar bekledim. Pencereyi açıp dinlediğimde ise bunların yine o oç'ler olduğuna kanaat getirdim. Dedim baran ben çıkıyom yukarı. İnanmadı bu. Pijamalarımla giydim ayakkabıyı çıktım. Ben çıktıkça gürültü netleşiyo. Çok net yani. O oç TV'nin sesi köklenmiş ve Abbas Güçlü ile Genç Bakış izleniyor. Yok pardon izleme yok, komşulara dinletmece. Urban "Violence" Vol.2 (Vol 1 öbür blogda silindi ehehe ama FB hesabımda var halen)

Neyse hışımla çıktım kapıya, çok bariz üst kattaki dalaksızlardan geliyo o ses. Kapıyı çalıyom açmıyo. Çalıyorum açan yok. Tok tok tok diye kırarak çalıyom. Gürültüde değişme yok, apartmana canlı yayın. Annem aşağıda belirdi oğlum napıyon gel aşağı yapma diyo. Dedim ne yapma böyle bi olay olabilir mi sence. Annemi biliyom kuş uykusu gibi uykusu var, mümkün değil uyuyamamıştır bu gürültüde de biz adamlarla papaz olmayalım diye söylemiyodur. Ama yok arkadaş böyle insan modeli olmasındı. Biz müstakil evde kalıyo olmamıza rağmen böyle gürültü yapmıyoz. (Yok bu inandırıcı olmadı, bkz:gece 3:30'da yapılan Beelzeboss kaydı, onu da bakkallardan ısrarla isteyiniz)

Kapıyı çalıyorum açmıyo. Acaba yaşlı ölü bi teyze falan mı diyorum böyle TV sesini kökler, karşısında uyudu muydu öbür tarafa gidip ancak ertesi sabah gelen nineler olur ya. Böyle Enola Gay patlasa uyanmazlar falan radyasyon serpintisine uyanırlar ama. Kapıya daha şiddetli vuruyorum hırsımı alamıyom karşıma bi muhatap çıksın "şu ufak çaplı parçacık hızlandırıcısının sesini kısın lan napıyonuz siz" diyeyim istiyorum. Ama o kapı açılmadı, ben de B2 den söylene söylene indim aşağı. Annem hakkaten uyuyamıyomuş o gürültüden. Dedim kim o yukarda oturan. Üniversite öğrencisi bodur dallama bir çocukmuş. Beş dakka sonra ses seviyesinde azalma meydana geldi. Şu anda çıt yok.

Çocuk karşıma çıkmadı. Eğer çıksaydı da bişey olacağından değil ama yüzleşmeye götü yemedi. Hatalı da olduğunu bildiği için açmadı kapıyı. Veya şiddetten korktu.

Benim içinse durum farklı. Eski DT bunu yapmazdı. Orda uyuyamaz telef olur sinir olur yine çıkıp nolöyo lan demezdi. Belki benim gösterdiğim medeni cesareti gösterebilen insanlar var ama ola ki olay şiddete bağlarsa diye tırsılabiliyor. Yukarı çıkarken orda kimin oturduğunu bilmeden, karşıma kimin çıkabileceğini irdelemeden çıktım haklılığın verdiği sinirle. Ben de eskiden şiddete başvurmaktan çok çekinirdim. Ama artık vücudumu ve neler yapabileceğimi daha iyi ölçüp biçebiliyorum ve I know Kung-Fu. Alelade bir sokak kavgasında ajilite ve reflexin getireceği avantajların da farkında olmak var. Bu özgüven hoşuma gidiyo ve artık "bağa bak adam ol" diyebilecek gücüm var burdan bunu anladım. Tarihte buna benzer çok olayda pısmışlığım ve hakkımı yedirmişliğim vardır ama artık işler sarpa sardı mıydı "s**erim seni de talukatını da" diyebileceğimi biliyorum ve korkum yok.

Buna benzer ufak zorbalıklar herkesin başına her an gelir. 2 gün önce otobüste olduğu gibi. Adama 1.10 lira uzattım ve aldı. Sonra eliyle şöyle koltukları gösterdi artistçe. "Efendim?" diye sordum ne manada yaptığını bunu. "Geç." dedi katı şekilde. "2. Geleneksel öğrenciyi ezebildiği için bilet vermeme ve vergi kaçırma şenlikleri" varmış meğer ben bilememişim gibi beni suçlarcasına hareketler var bi de. Dedim "bilet alabilir miyim". "Paso göreyim" dedi artiz oç. Ben de sakince pırıl pırıl yepisyeni bandrollü pasomu gösterdim. Bileti verdi yavşak. Ben de vakur bi şekilde yerime oturdum. Gitmesem de görmesem de o okul benim okulum ve ben hala bir öğrenciyim.

Yaşadığımız yer şehir. İnsanlar çok. OÇ'si de var psikopatı da, tinercisi de, anneniz, kardeşiniz, kız arkadaşınız yanınızdayken ters hareketler yapanı da. Benim demem o ki, öyle veya böyle, ufak veya büyük çapta zorbalıklara ve hak yemelerine karşı gelin. Baya iyi hissedeceksiniz kendinizi. Konfrontasyonun boyutu farklı olabilir. Overpowered konumda olabilirsiniz veya sosyal/fiziksel statü çarpışması olabilir. Ama iyi intimidasyon da gerçek yüzleşmeyi önleyen ve sorunu çözen bir faktördür. Mesela şu an mutlak sükut içinde bu yazıyı yazabilmemi buna borçluyum. Tabi karşıma hardcore sinirli ve atarlı bir adam da çıkabilirdi. Ben napardım? Tabii ki yapmak için geldiğim şeyi yapardım ve TV sesini kısmasını isterdim. Eğer yamuk yamuk konuşursa veya üzerime yürürse de muhtemelen herhangi bir asset'i olmadığını tahmin ettiği gözlüklü ve zayıf çocuktan hayatının dayağını yer bi de karakolluk olurdu. Ama sonuçta zorbalıkla bir bok olmayacağını her türlü anlardı. "Ayıboğan gibi adamınan nası mücedile iğdecün süleyman? **na gor vallaa" derseniz ben de size "Gılıç guşananındır emmi, çehil yolumdan." derim. Sonra da sarıların sülo'nun yaptığı gibi "bi yangıngı s**yim de gör, ayıoğlu ayının oğlu" diye bütün gücümü ve yeteneğimi ortaya koyardım. Çünkü Vol.1 de de sıklıkla ifade ettiğim üzere, o mücadelede haklı taraf olduğuna ve kazanacağına inanan adam gerçekten kazanır. Deli kuvveti gelir o adama. Tabi en kestirme çözüm, beladan kaçmak. Mesela etrafınızı 20 tane psikopat tinerci sardığında onlarla konuşarak anlaşmaya veya H2H combat ile mücadele etmeye çalışmak yerine çok hızlı kaçmak oldukça mantıklı olur. Hele herhangi bir savunma skill'iniz yoksa bu yöntem çok net. Kaldı ki Yip Man bile 10 adam size saldırsa naparsınız sorusuna "hızla koşarım" demiş. Ama filmde eni konu 15 adamı aynı anda sıvazlıyor. Seviyom Yip Man'ı.

O gece rahatsız olundu ve 1:30 da üst kata çıkıp kapı çalınarak hak arandı. Aklınızın bi köşesinde bulunsun. Bunu siz de yapın. Sizi rahatsız eden şey/kişi ile yüzleşmemek medeni olmak veya nazik olmak değildir. O adamın onu yapmaya devam etmesi ve sizi+başkalarını rahatsız etmesi demektir. Şimdi o otobüsteki dallama muavin göt olma korkusuyla bi daha biletsiz yolcu almaya çalışırken 2 kere düşünür. Metroda ona buna saldıran apaçiler (bkz. Vol.1) annemin onlara karşı koyması ve polise yakalatması sayesinde yaşadıkları korkuyla o saçları adam gibi kestirip, KPSS ye hazırlanıp adam gibi işe yola girme yolunda adım atmışlardır diye düşünüyorum, ya da umut ediyorum. Ama emin olun daha böyle dersler isteyen çok adam var dünyada.

Yazımın ana fikri : "Kimseyi ezmeyin, ama kimsenin de sizin özgürlüğünüze kerkinmesine izin vermeyin."

Pek o kadar da naif bir yazı olmadı ama güzel oldu kanaatindeyim. Sizlerle paylaştıkça varım. Beni sizler varettiniz. Bezi zisler narenciye. (39,5 derece ateşim var şu an)

İyi uykular.