13 Kasım 2010 Cumartesi

Multi-Instrumentalism

Yoğun sorular üzerine basın açıklaması:

Davulu bırakmadım. Hala çok seviyorum ve çalmak için geberiyorum. Ama şimdilik okul nedeniyle müzik aktivitelerini rölantiye aldım, o sırada da kendi kendime gitarla uğraşıyorum. Çünkü bu enstrümanda görece yeni olmam itibariyle, daha az enerji isteyen ve zihnimi daha az yoran (enstrümanda ilerleme ne kadar artarsa ona devam etmek zihni ve bedeni daha fazla yorar) bir uğraş. ayrıca yeni bir enstrüman öğrenmek çok zevkli. kaldı ki etrafımda yardım eden çok sayıda insan olması ve yıllardır zaten davul harici enstrümanlarla ilgileniyo olmam itibariyle sıkıntı çekmiyorum öğrenirken, son derece rahat ve süratli ilerleme imkanı buldum Nerdhouse'a geldiğimden beri. o öğrenme aşaması, nerdeyse enstrümanı iyi çalmanın verdiği hazla eşit benim için. sırf bu özelliğim, yani "öğrenmenin kendisini sevme"m yüzünden belki de hiçbir zaman bir enstrümanı aşırı iyi çalamicam ama olsun. bir enstrümanı mükemmel çalma azmimi bir süre önce stüdyom elimden alındığında yitirdim. artık okulumu bitirdikten sonra her şeyi tekrar masaya yatırıcam, elimdeki imkanlara bakıcam. belki gitara ciddi olarak asılırım. belki bi davul alıp davula hırsla devam ederim kaldığım (ya da gerileyerek geldiği) yerden. kesin olan tek şey şu : hayatım müziksiz olamaz. ama şimdilik yoğun müzik aktivitelerine ve davula biraz ara, 6 tellilere (4 de kabulümdür) merhaba.

eskiden okuldan eve geldiğimde yenimahalledeki stüdyoya koşup davul çalmak için sabırsızlanırdım. şimdi okuldan Nerdhouse'a gelince amfiyi ve Fender'i odama getirip çalmak için yanıp tutuşuyorum. "Uçan da kuşlara malum olsun, ben gitar çalmayı özledim" diye eve koşuyorum insanları ittire ittire. İyi ki böyle güzel bir evde oturuyorum da elimi nereye atsam enstrüman geliyor. Bu imkan elimin altında olduğu sürece müziğe aç kalmam bu okula kastırdığım süre esnasında.

Müzik, hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Onu öylece söküp atmam imkansız. Gerçek anlamda üniversite hazırlık senesinde başlayan (aslında davul çalmayı daha öncesinde öğrenmeye başlamış, stüdyoya girmişliğim vardı ama gerçek anlamda kendimi adadığım zaman olarak hazırlığı göstermek mümkün) müzikle uğraşma hevesim, seneler içinde giderek büyüdü. Şimdiye kadar birçok metal/rock konserinde, müzikalde, müzikli tiyatroda; Ankara, İstanbul ve İzmir şehirlerinde icra ettim görevimi. Üzerine yazıp çizme hırsım başladı. Müziğin teorisini, mantığını ve hissini algılamaya çalıştığım uzun dönemler oldu. Bu sırada okulumu ihmal ettiğimi söylemek yanlış olmaz.

Hemen hemen davula aktif olarak başlamamla aynı dönemde gitarı da aldım elime. Teyzemin evinde duran, dayımın (eski ve sağlam gitaristlerdendir) eski bir klasik gitarı, Bir Monarch'ı hacıladım. Evimde zaman zaman tıngırdattığım, kendi kendime tamamiyle sıfırdan keşfettiğim bir enstrümandır. Daha önce hiç nasıl çalınır, bakiyim nası basıyolar notalara diye incelemişliğim bile olmamıştı. Hatta o fret çizgilerine basılarak ses çıktığını zannediyodum, fret aralarına değil de.

Neyse gitarla olan bu tanışmamdan sonra, davulda zaten çok süratli ve azimli ilerlememle paralel olarak onu da geliştirdim sinsi sinsi. Özellikle Guitar Pro başında geçirdiğim uzun saatlerde, melodik enstrümanlarla ilgili bilgiler ve duygular edindim. Hiçbir melodik enstrümanı çalmayı ve nota gösterimini bilmememe rağmen, Guitar Pro denen programın kolay arayüzü sayesinde kafamdaki sesleri piyano tuşundan bulup deneyip yanılıp basarak, istediğim akoru elde ediyordum.

Sonra bu akorların gitar üzerindeki izdüşümlerine çalışmaya başladım. Bir yandan da tabi ritm teorisine çalışıyordum. İkisi beraber çok güzel yürüyordu. Tabii gitarda sahip olmadığım şey, davulda sahip olduğum teknikti. Kafamda canlandırdığım bir şarkıyı davulda çalabiliyordum ama gitarda çalamıyordum. Kompozisyon üzerine çok uğraştım. Şarkı yazmaya, düzenlemeye çalışıyordum. Arkadaşlarıma bu yazdıklarımı açıklamaya, izah etmeye, ne zaman ne akor, ne nota basacaklarını, kulağa nasıl gelmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyordum. Çoramıklık değil. Onlar da beni sevgiyle, ilgi ve sabırla dinliyorlardı bu zamanlarda, çünkü hoşlarına gidiyordu sanırsam bu çabalarım. Ama çok büyük sıkıntı çekiyordum, genel olarak melodik enstrümanlara, akor, aralık, nota, arpej, yürüyüş gibi kavramlara yabancı olduğum için. Sonra gitara daha ciddi asılmaya başladım, çünkü gitarda kendimi ifade edebilsem çok rahat edeceğimi, ve müzikte muazzam bir perspektif kazanacağımı düşündüm. Zaten baştan beri amacım, davulcu olmak değildi galiba. En iyi teknik ve bilgisi davulda olan, ama genel olarak müziğe hakim bir "müzisyen" olmaktı isteğim. Davuldaki hırsım tamamen bir enstrümanda iyi olabilmekten geçiyordu, geri kalan zamanımı diğer faktörlere ayırıyordum.

Yıllar geçtikçe bu yolda çok güzel adımlar attım, müzik sayesinde yeni insanlarla tanıştım, yeni ortamlara girdim. Şu anda eve çıktığım arkadaşlarımı tamamen müzik sayesinde tanıdım mesela. Müziği çok seven genç ve dinamik insanlar doluydu etrafımda, ben de onlardan biri, hatta en fazla donu müziğe sıyıranlardan biriydim. 44235 tane grupta çalan, gecelerini müzik çalışarak geçiren bir tip olmuştum.

Tabii bu olay okul cephesinde sağlıklı sonuçlar getirmedi. Dönem üstüne dönem kaybettim, bazı dersleri 5 kere almam gerekti, yaz okulunda dahi müzik aktiviteleriyle haşır neşir olduğumdan yaz okulunda bile aldığım derslerden kaldığım oldu. Türkkonut'ta otururken Dementia ile çalışmak için kavurucu sıcakta kızılaya gitmemi, içerden kan ter içinde çıkmamı ve susuz bitkin şekilde eve döndüğüm zamanları hiç unutmam. Gözü dönük bir adam olmuştum adeta.

Okulu bırakıp, veya bir an önce bitirip müzikle profesyonel ilgilenmeyi çok ama çok ciddi düşündüğüm dönemler oldu. Ama danıştığım ve bu işin gerçekten ortasında olan, profesyonelliğin doruklarında olan kişiler, bana bunun hoş bir kariyer seçimi olmadığını 'deneyimle sabit' söylediler. Bu konuda haklı olduklarını ileriki yıllarda görecektim.

Devam eden yıllarda müziğin daha nezih kollarında dolanmaya başladım. Yeni tanıştığım insanlar sayesinde, yeni çevrelere girdim, yeni çevrelere girdikçe yeni insanlar tanıdım. Müziğin bana hayatımda kattığı en ama en büyük güzelliklerden biridir bu. Bu süper insanları, eğer müzikle uğraşıyor olmasam, okuluna gidip evine gelen adam modeli olsam kesinlikle tanıyamayacaktım. Bu nedenle asla ama asla pişman değilim. Tabii her şeyin ölçüsünü ayarlamakta da fayda var. Okulu uzatmak tamamen benim g*tü başı dağıtmamdan ve bir şeye kendimi çok fena adama huyum olmasından kaynaklanıyor. Okula kendimi hiçbir zaman, en baştan beri adamadım. Ancak şimdiye kadar. Artık okul bitmeli, bitecek.

2 sene kadar önce stüdyomuz kapandıktan sonra davulum yenimahalledeki depoda duruyordu. İlk başlarda orda bir yerlere kurup çalmayı düşündüm. Sonra mantıklı bir çözüm bulamadım. 1 sene kadar yattı davul orda. Bu esnada müzik aktiviteleri devam etse de, kendimi kanadı kırılmış hissettim. Gerçi diyeceksiniz sanki herkesin kendi davulu vardı müzikle uğraşırken. Demeyin, bi susun amk. Benim amacım başkaydı işte.

Davul gitti, stüdyo bitti; elimde olmayan sebeplerle müzikle münasebetim minimal seviyeye indi. İşte tam bu anda, kafamı kaldırdım ve ben o işle boğuşurken hayatta neler olmuş bakma fırsatım oldu.Arkadaşlarım okullarını bitiriyorlardı o sene. Benim ise henüz en az 1 senem vardı. Elimde mezun olduğumda ne iş yapacağımı bilmediğim bir profesyon vardı. Önümüzdeki 3 sene sonunda işsiz, mutsuz, müziksiz, karamsar ve depresif bir adam olarak görüyordum kendimi. Müziği bırakmak çok ağırdı zaten, ama hayatla ilgili kendime söylemekten çekindiğim gerçekler de bir bir suratımda patladı bunun ardından. Ama iyi ki de patlamış, derhal harekete geçtim. Kim bilir stüdyo kapanmasaydı nereye kadar farketmeyecektim bunları, ne zamana kadar körlemesine bir şeyin arkasından gidecektim kim bilir.

Hemen acil durum planı hazırladım. Müzik, Okul ve İş cephesi olmak üzere 3 cephede bir savaş planım vardı.

Müzik :

Müzik konusunda tam zamanlı profesyonellik artık benim için bir opsiyon değildi, bu konuya açıklık getirdim ve bu fikre alıştım. Fakat müziği bırakmam da olanaksızdı, bu nedenle devam etmek istiyordum. Peki nasıl? İçinde bulunduğum şartlarda davul pratiği yapabilme ihtimalim çok düşüktü. Peki, neden gitarla devam etmiyordum? İnsanlar o güne kadar bana sağlıklı bir müzik kulağım olduğunu ve güçlü bir analiz yeteneğim olduğunu söylerlerdi. Bunu davulda kullanmak kolay olmuyordu ama belki gitar çalarsam... Bunu denemeye değer diye düşündüm ve gitarla muhabbetimi artırmaya başladım. Önceki 5 sene boyunca ufaktan ufaktan iş olsun diye kastığım gitar skillerimi, bilgi ve teknik çerçevesinde biraz daha ciddiyete kavuşturdum. Tabii oturup amanın flamenko, amanın bir bach çalacak hırsta kasmıyordum ama en azından basit anlamda akorlara, aralıklara ve gamlara kulağımı ve elimi alıştırıyordum. Bir süre sonra görenin "hmm gitar çalıyor" diyebileceği duruma gelmeye başlamıştım.

Okul :

Okul çok büyük darbe yemişti önceki senelerde. Alttan bir sürü dersim, repeat durumum ve bu nedenle arkadaşlarımdan ayrılmış olmam bir tarafa, bu iş koluna ve/veya bu bölümün sağladığı iş imkanlarına tamamen soğuk ve uzak olmam diğer bir tarafaydı. Ama bir şekilde okulu bitirmem gerektiğini anladım. Tabi ne iş yapacağım sorusu 3. cephede çözülecekti.

İş :

Uzun süredir kemer altında tuttuğum bilgisayar programlama ilgimi ve bilgimi, gerçek bir iş koluna dönüştürmeye karar verdim. Bir anda oldu bu. Bilge Adam'ın yazılım uzmanlığı kurslarını gördüm, başvurdum ve 2 gün sonra gidip kayıt oldum. Oldukça pahalı bir kurs olduğu için (fiyatını da söyliyim ilerde gidecek olanlar "amanın indirim var bugün acilen kayıt olun" dalgalarına inanmasınlar : 6500 TL peşin fiyatı) ailemin muazzam desteğine ve kendi gayretlerime ihtiyacım vardı. Ama bu uğurda gerçekten canımı vermeye hazırdım. Çünkü başka çıkış yolu göremiyordum kendim için. Bankacı, akademisyen, uzman yardımcısı, bilmemne. Hepsi birbirinden zehir meslekler gibi geliyordu bana. İstatistiği iş olarak yapmak bana ızdırap verecekti. Hele ki elimde bana iyi para kazandırabilecek bir ilgi alanım varken, bunu değerlendirmezsem vicdan azabı çekerdim. Çıkış yolu buydu. Saolsun bizimkiler (biraz tartışmalardan sonra) (zira çok marjinal kararlardı benimkiler) bana gereken desteği gösterdi. Hiçbir zaman da bu desteği unutmayacağım ve inşallah bir gün bu sektörden iyi paralar kazanırsam bana bu kariyer değiştirme süresince destek olan başta ailem olmak üzere herkesi ihya ve mutlu edeceğim. Hayat amacım bu.


Aniden gelen bu büyük harcama gerçekten belimizi büktü. Öncelikle davulu sattım (yok pahasına, malatyalı genç bi elemana) ve kafamdaki büyük bi sıkıntıdan kurtulmuş oldum. Davulun orda parça parça halde yatması beni çok rahatsız ediyordu. Sanki kurup çalmam gerekiyor gibi, sanki bir şeylerde geri kalıyormuşum gibi. Ama halbuki artık davulda profesyonel olma gibi bir arzum olmamalıydı. Onun yerine davulu çok büyük ölçüde hayatımdan çıkarıp yerine başka bir enstrüman soktum. Hem daha az vaktimi harcayan (lojistik açıdan, enerji açısından) hem de aslında bana daha kolay gelen (bu da bir gerçek, davulu öğrendiğimden daha kolay öğreniyorum gitarı) bir enstrümanı, ılık ılık, keyif ala ala öğreniyordum. Artık müzik benim için keyifli bir hobiden başka bir şey olamazdı, maalesef. Belki başka şartlarda, başka bir yerde ve zamanda dünyaya gelseydim bu amacımı yerine getirebilirdim ama, reelist olmak gerekliydi ve ben memur/emekli öğretmen çocuğu olarak uzun vadede beni sıkıntıya sokabilecek bu çabadan vazgeçmek zorundaydım. Hem kendim için de belki böylesi daha hayırlıydı. Her neyse, davulu sattıktan sonra da 2009 kış döneminde anketör olarak çalıştım. Aileme büyük bir yük getirmişken yardım etmek istiyordum elimden geldiğince. Tabi okulumu riske atmamak da önemliydi. Keçiören'de Banvit'in anketlerini insanlara uygulayıp, alelacele onları kızılaydaki merkeze teslim edip okula, örnekleme uygulamasının son dersine yetişmeye çalıştığımı hatırlıyorum. Nitekim örneklemeyi bunlara rağmen çatır çatır geçtiğim için çok gururluyum ve mutluyum. :)

Kursum 2010 ocak ayında başladı. Bir yandan da okulun yeni dönemi. Fakat yoksunluk belirtileri kendini göstermeye, müziksizlik, daha doğrusu müzik ortamına bir anda uzaklaşmak beni iyiden iyiye sıkmaya başlamıştı. Bu nedenle kendime defalarca söz vermeme, etrafımdaki insanların da beni engellemeye çalışmasına rağmen Evil Dead'de davul çalmaya gönüllü oldum. Belki de davulcu olarak son hatıralarımı yaşayıp, öyle bırakmak istiyordum. Şu anda o kararı verdiğim için yine hiç pişman değilim, pişmanlık bir kenara, şu an ola ki o kararı vermesem nolurmuş düşüncesi bile çürütüyo beni.

Tabi bi yandan da kursa devam etmek, çalışmak, müzikle uğraşmak... Zorlanmaya başlamıştım yine okulda. Ama kutsal bir amaçtı benim için, Bilge Adam'dan başarıyla sertifika alarak mezun olmak. Okuldan gelecek diplomam ve bu sertifika, bana çok güzel kapılar açabilecekti.

Her neyse, asıl konuya geri döneyim. Yeni yılda, yani 2010 bahar döneminde bolca ders yüküm varken, müziği gerçekten bırakmaya niyetliydim. Zira kursum da vardı. Fakat bu sefer de bir çılgınlık yaparak Sweeney Todd adlı eserde koro elemanı (bas vokal) olarak girdim. Yeni, 3. bir enstrümana daha talip olmak demekti bu. Tabii bu, gerçekten büyük kumar oldu. Ama pişman olduğum bir kumar değil yine de. Şu anda oturduğumuz eve taşınmayı, o müzikaldeki 5 adam biraraya gelerek karar vermiştik. Yani kelebek etkisinin ebesi artık o derece. Ama devam eden yazılım kursu, Sweeney Todd provaları, okuldaki ağır dersler derken olan yine okula oldu. Baya bi salladım (hatta bölüm tarihinin en büyük sallaması) okulu o dönem. 0.00 ortalamayla tekrar repeat duruma düştüm. Keşke yapmasaymışım diyorum ama, ne yapalım, her işte bir hayır olsundu. Gençtim, kıttım, deneyimsizdim.

Şimdi artık her şey açık ve net. Kafamda müzik, iş ve okul cepheleri çok belirli. Bu sene okul bir asılmayla bitirilecek. Müzik, farklı enstrümanlarla haşır neşir olmak, gerçekten keyif almak üzere devam ettirilecek, gerekirse ufak tefek olaylarda çalınıp söylenebilecek. Ki Mayıs ayındaki "Disney Songs" ve geçen ayki "Josephine And The Technicolor Dreamskirt" adlı çocuk müzikallerinde gitar çalma göreviyle onurlandırılmak bu dediğime bir örnek. Çok keyifli ve çok öğreticiydi benim için. Zaten benim nazarımda en önemli olan da bunlar. Yine olursa bazı organizasyonlarda davul çalarım ama maalesef Lemur Sanat'taki davulcu koltuğumu Güneş Kortel'e kaptırdım sanırsam :D Geçtiğimiz aylardaki etkinlikte ilk defa Lemur Sanat davulcusu olarak sahne almadım. Zaten artık o tür büyük organizasyonlara hazırlanacak ne enerjim ne zamanım, ne de zihin gücüm var. Zira bizim çocukları (orkestra) hazırlanırken gördüm de, geceleri gündüzlerine karıştı, beyinleri çürüdü resmen. haeuah kendimi çok şanslı hissettim o an. Çocuk Müzikalleri süper bir fırsat oldu benim için bu konuda ilerlemem için, o bana hayda hayda yetti bu dönem için. Uyuyan Güzel'de yine minör rollerden birinde vokalist olmam için özellikle rica etmesine rağmen bulutay'ı, ve emre de Miras müzikalinde vokalist olarak yer almamı çok istemesine rağmen bunları geri çevirmek durumunda kaldım. Gerçekten üzüldüm bunu yaptığıma, hatta belki de pişman olucam ilerde ve üzülücem ama gerçekten okulumu bitirmek zorundayım ve "zorundayım". Çok zorundayım, bitirmek istiyorum ve araya ufak da olsa dikkat dağıtacak öğeler girmemesini istiyorum ki müzik de bunlardan başlıcası. X,Y,Z olaylar ve müzik olduğu zaman hayatımda, direk müzik baskın olan oluyor maalesef. Keşke iyi oranlayıp ayarlayabilseydim de okulumu da zamanında bitirmiş olsaydım, şimdi rahat rahat uğraşırdım istediğim şeylerle. Neyse bu sene sonunda görücez bakalım yeni karar mekanizmamdan çıkan bu kararlar işe yarayacak mı.

Herkese sevgiler. Şaka lan tanımadığım etmediğim kişiye niye sevgi göstereyim. Hemen inandın sen de ha, yumuşadın. Azcık uzak dur şöyle yılışma.

Soğuk ısırması

parmaklarınız veya kulağınız orta derecede üşümüşken bir şey veya bir yere çarpınca neden normalden çok daha fazla acır? normal sıcaklıktayken kulağınızı incitmeyecek olan fiske, üşümüşken uygulandığında adeta sızlatır çok fena. veya üşümüş yanağa çarpan top (futbol maçlarında başa gelebiliyor) adeta kıvrandırır. hatta hemen ısıtmak isteriz acıyan yeri ovuşturarak, hohlayarak. az önce ben soğuk suda yıkadığım elimi dolabın köşesine çarpınca (efsane acıdı) ister istemez hemen hohlayarak ısıtmaya ve elektrikli ısıtıcıya tutmaya çalıştım. mantıken damarların büzüşmüş, nöron aktivitesinin ve sinaptik salgı hareketinin normalin altında olması, bunun sıcaklığın artmasıyla daha da artması ve acıyı tetiklemesi gerekmez mi? yoksa acı hissi hassasiyetinin maksimum olduğu optimal bir sıcaklık var ve bu görece düşük bir sıcaklık mı? ama biraz daha fazla üşüyünce de acı hissi komple kaybediliyor. 


sanırsam soğuk ısırması olarak tabir edilen bu olayın nedeni hücre içi sıvıların kristalleşmesi ve darbe anında elastikiyetini kaybetmiş olmasından dolayı daha fazla travma yaratmaları. yani öyle bir kombinasyon elde ediliyor ki, nöron aktivitesi x darbe etkisi çarpanı (toplam acı faktörü) maksimum seviyeye ulaşıyor. normal sıcaklıktayken cilt ve uzuvlar son derece rahat ve elastik olduklarından darbe sönümlenerek tüm hücrelere eşit dağıtılıyor. konsantre bir acı hissedilemiyor. fakat hücreler, özellikle de kan akışından nasibini daha az alabildiği için vücudun geri kalanından daha hızlı soğumuş olan uzuvlardaki (burun, kulak, parmak) hücreler hızla katılaşarak, darbeden çok fazla etkilenecek, etkiyi sinir hücrelerine fokuslayarak iletecek bir duruma geçiyorlar. bunu şöyle düşünün : 2 kat su balonu var ve bu 2 katın ortasına yerleştirilmiş yumurtalar var. siz su balonlarına tokat attığınızı düşünün. yumurtalar o kadar kolay kırılmaz. fakat içinde kum olan balonlar düşünün ve 2 kat kum balonunun arasında yumurtalar olduğunu. balonlara yukardan en ufak bir darbe uyguladığınızda yumurtalar göfler. benim aklıma yatan açıklama bu. ayrıca acı hissini tamponlayan salgıların (endorfin vs.) bu uzuvlara kan akışının daha yavaş olmasından dolayı yeterince hızlı intikal edemediği de tahminlerim arasında.


Soğuk ısırmasına dikkat edin, arkadaşlarınızın üşümüş kulaklarına ve burunlarına fiske atmaktan kaçının.