16 Mayıs 2011 Pazartesi

Carrying One's Own Weight

Geçen düşündüm, üniversiteye girene kadar para kazanmanın nası bir şey olduğundan habersizdim. Öyle en ufak bir beklenti de yoktu. Sadece okumamız istenmişti. Ama sonra işler değişti. Hem hayatın zorluklarından fazla izole büyüdüğümüzü farkettiğim, sonradan da o zorlukların bizim çocukluktan beri etrafımızda oluşturulan kalkanın dağılmaya başlamasıyla içeri nüfuz ettiğini farkettiğim için hem de ailemin yıllar boyu dersanesi şusu busu bitmeyen iki adet çocuk okuturken darbe alan ekonomisine katkıda bulunmakta beis görmediğim için çalışmak ve para kazanmak istedim.

Şimdiye kadar;

anketörlük yaparak
müzik(davul) dersi vererek
enstrüman(davul, gitar) çalarak
parayla istatistiksel analiz yaparak
başka bölümlerdeki öğrencilerin SPSS ödevlerini yaparak
yazılım üreterek
ingilizce çeviri yaparak
yazın bir BT firmasında full time çalışarak
matematik, fen vb. dersler vererek

para kazanmışım. Yani baya bi şeyler yapmışım para kazanmak adına. Öyle steady bir işim olmamış ama amerikada öğrencilerin college money dedikleri hadise için çalışmasına benzer, en azından kendi harçlığımı çıkarma şeklinde çaba göstermişim.

Bugün bu gerçek usuma düşünce bundan dolayı kendimle gurur duymadığımı söylersem yalan olur. Çünkü son zamanlarda daha iyi farkettiğim üzere ekonomik güç, kendi başına bile çok büyük bir güç. Ayrıca hayatın zorluklarını, insanları tanımak adına önemli bir şey. Hem de artık biraz insan kendi yükünü taşımak, ailesinin kaynaklarını göfletmemek istiyor.

Bu yukarıda saydığım yaptığım şeylerden kazandıklarımın hiçbiri ayrı ayrı düşününce dişe dokunur paralar değildi. Ama yine de insana huzur, güven ve mutluluk veriyor. Ve de yekûne baktığımda hiç de yabana atılacak bir para değilmiş şimdiye kadar kazandığım. En azından okulumu uzatarak aileme verdiğim zararı biraz da olsa kompanse edebildiğimi düşünerek rahatlıyorum. Artı olarak, para kazanabiliyor olduğumu görerek kendime güven aşılıyorum. Çok çeşitli işlerden para kazanmanın ilginç bir duygusu var.

Ama hepsi bir kenara, özellikle ilk kazandığım para (4 sene önce, Türk Telekom basket takımının amigo timinde trampet çalarak) bana muhteşem bir sevinç vermişti. 80 TL idi meblağ. Yaşattığı mutluluk ve bir şey yapmak, yaptığın şeyin, işin para karşılığı olması korkunç bir tatmindi. Bizde adet olduğu için tatlı almıştım eve giderken. Sürpriz oldu bizimkilere. Annem tabi dayanamayıp sevincinden ağlamıştı ehueh. Ayrı bir nokta da şu ki müzik yaparak para kazanmanın dadını (en azından amatör safhadaki dadını) bunu yaşamış olan bilir.

Bunun dışında çok kelepire yaptığım işler, çok güzel para aldığım işler, değişik insanlar tanıdığım işler ile 20 küsür sene ayrı yaşadığım bu garip dünyaya balıklama daldım. Kolay da olmadı ama gerekeni yaptım. Evde, işte baktım. Bir de almak istediğim harici eğitim (yazılım kursu) nedeniyle daha fazla zora soktum ailemi. Ama mecburdum. Kafamı kurcalayan şey okulu nasıl bitireceğimden çok bitirince ne yapacağımdı. Daha ileri görüşlüydüm yaşıtlarımdan. Bunu avantaja çevirmek zorundaydım. Sene kaybetmek pahasına da olsa.

Şimdi de kendimi buraya kadar ittirerek getirdiğim için mutluyum. Okulumun bitmesine az kaldı. Hala para kazanıyorum ufak ufak. Ama sonrasında artık bunlarla çok fazla muhatap olmama gerek kalmayacak. Artık bu edindiklerimi gerçek sahada gösterme imkanı doğacak. Dişe dokunur paralar kazanma zamanı gelecek, kendimi okul gerginliğinden arıtarak tamamen işe verme, edindiğim tecrübeleri nakite, insanlar hakkında edindiğim izlenimleri pratikliğe çevirme zamanı gelecek. Parayı gerçekten pek az önemsiyorum, hayatımı rahatça yaşayabileceğim kadar param olması beni çok mutlu etmeye yeter de artar bile ama paranın gerekliliğini de yadsıyacak kadar Mandıra Filozofu değilim. Yine de cebimde duran para bana çok mutluluk vermez, onu cömertçe harcama eğilimim, faydaya (utility) çevirme tandansım vardır. Kimisi parayı saklayınca mutlu olur, cepteki veya biriken para mutluluk verir, kimisi de harcamayı sever. Eğer acil bir ihtiyacım veya kritik bir durumum yoksa para biriktirmeyi pek beceremem o açıdan. Bu noktada para kazanmanın da önemi ortaya çıkıyor. Kazanabilesin ki harcayıp mutlu olabilesin.

Eğer bu yazıyı okuyorsanız ve üniversite hayatınız devam ediyorsa, siz de bunu deneyin. Kasiyer olun, bi şeyler yapın, paraya ihtiyacınız olmasa bile çalışmayı deneyin. Emin olun okul bitince daha veteran, daha güçlü ve güvenli hissedeceksiniz. Ben şimdiden o güveni yaşıyorum ve tuttuğumu bir nebze de olsa koparabildiğimi düşünerek mutlu oluyorum. Kaldı ki işverenler de bu özelliği aramıyor değil sıklıkla. Bu hayata atılma olayını paraya ihtiyacı çok fazla olmasa bile sırf o atiklik ve çevikliği edinerek iş hayatında kullanmak üzere kenara koymak için, hayatı öğrenmek için yapan bile var, gördüm.

Babam mesela böyle hayatta saçma bi hata yapınca, sorumluluklarımda ve vazifelerimde kayıtsız olunca bana şey derdi eskiden, "booomboş yaşıyosun." Özellikle de bilgisayar başında saatler geçirmeme ifrit olur, sövmelere doyamazdı. Şimdi bilgisayarın hayatımdaki önemi azalacağına arttı ama şu noktada bana boş  yaşadığımı söyleyebileceğini zannetmiyorum ki yapmıyo zaten. Ayrı eve çıkabilince ve kendini çekip çevirebilince, yazın iş bulup çalışabilince, bir yandan okulu devam ettirip dersleri tek tek verebilince ve büyük zorluklarla yazıldığım kursumu başarıyla bitirince artık biraz dolu yaşamaya başladığımı anladılar gibi. Beni harekete geçmiş gördüler. Halbuki beni boş yaşamaya teşvik eden kendileriydi. Her ihtiyacımız giderilince, her işimize koşulunca bize bir şey düşmüyordu. Haliyle hiçbir özelliğimiz gelişmiyor ve mallaşıyorduk. Bu da bizi ailenin gözünde işe yaramaz gösteriyordu. Hani "senden para getir istediğimiz yok, tek vazifen okul, onu da adam gibi oku." mantığı vardır ya, o işte. Ama ben öyle istemiyorum. Asıl hayat okuldan sonra başlayacak. Ne anladım mezun olup tanımadığım bir hayata, ortama atıldıktan sonra. Hani %100 istediğim bir bölümde okuyor olsam, gerçekten gece gündüz okula kasardım mezun olunca da istediğim işe bir şekilde girer, pamuk gibi bir hayat yaşardım. Ama bazı çileler çekmem gerekecekse onları şimdi, ailemin desteği arkamdayken çekmeyi tercih ederim. Ben mi yanlış düşünüyorum? Öbür türlü çok daha zor olacaktı. "Ee okul bitti artık bir iş bul, bizden paydos." Oldu cnm. Nası bulim mal gibi yetiştim 25 senedir evden okula okuldan eve? En iyisi ben biraz okul zamanında da bir şeyler kurcalayayım, öğreneyim, kursa gideyim, ama parasını da kazanayım falan diyerek yazılım kursuna gittim. Kazandığım para pek yetmedi, davulumu sattım tamamen kendi yöntemlerimle, çünkü borcu büyüktü kursun. Çok üzüldüm böyle içim acıdı, çok da ucuza gitti ama olsun. Gözü döndürdüm bi kere. Kavga etmek istedim hayatla. Arıza çıkardım. I picked a fight with hayat. Battle Hardened olmak istedim, sadece bilgi değil pratiğim de olsun istedim. Nitekim hayat da çok barışçıl bir adversary değilmiş, tüm gücüyle saldırdı birden. Ama yenik düşmedim. Çok sevdiğim bir işi yapmak için iyi bir adım attım, bilgisayar programlama ile ilgili güzel şeyler öğrendim, en yüksek puanlarla bitirdim kursu. Okulu biraz boşlamış oldum bu karambolün içerisinde ama sonuç bence pozitif oldu. Hem bir sürü şey kazandım her konuda, hem de aileme hayatta kendi isteklerim ve yörüngem olduğunu kabul ettirmiş oldum. Biraz sancılı ve zor oldu ama oldu. Kolay olmasını beklemiyodum. Zaten başka türlü kendinizi ailenize ispatlayabilmeniz mümkün değil. Bir şeyler başarıp, onların desteği olmadan bir şeyler elde edebildiğinizde, hatta onlara isyan ettiğinizde ve kendi bayrağınızı açtığınızda ancak sizin çocuk olmadığınızı, kendi hareket ve karar mekanizmanızın olduğunu anlıyorlar. Hele işte bunu destekleyecek ufak bir ekonomik gücünüz olduğunda daha fazla söz sahibi oluyorsunuz kendinizle ilgili.

Gerçi birçok insan zaten bunları default olarak yapıyo, benim marifet saydığım bu olguyu belki de ortaokuldan itibaren, mecburen veya ailesi aracılığıyla (ailesinin "ileri görüşlülüğü" diyebileceğim ama çok nadir görülen yönlendirme sayesinde) yürütüyor. Hem okula gidiyor, hem para kazanıyor. İhtiyacı olsa da kazanıyor olmasa da. Ki zaten bu adamlar büyüyünce hayatta daha başarılı olabilen, hayat adamları oluyorlar. Ama siz siz olun, eğer ben gibi ailenizin size kurduğu zırhın içinde yaşadıysanız, harekete geçin ve bir şeyler yapın, topluluklara katılın, girişimlerde bulunun, ufak bir iş kurun, ne bilem hareket edin yani. "booomboş" yaşamayın. Benim gibi cart diye bir anda içine düşmek durumunda kalırsanız daha kötü koyuyor. En kötüsü de o aile korumasının 25+ yaşta da devam etmesi. Çocuk öyle okulunu bitirir işe girer, artık işe gidip geliyordur ama kazandığı paranın kıymetini anlayacak durumda değildir, çünkü zaten ailesinin geçindirmesi nedeniyle ihtiyacı olmuyordur o paraya. Onu tamamen kendi zevklerine ve havaya harcıyordur. Para biriktirin. Kendinize, eğitiminize harcayın. Ayrı eve çıkın. Hayata adapte olun. Hayat ailenin yanındakinden 180° farklı. Kendinizi uyandırın. Özellikle erkek çocuğuysanız bir çok survival skill'e ihtiyacınız olacak. Erkeklik sadece bir mekanda baba parasıyla hesabı ödemek değil. Babanızın torpiliyle girdiğiniz işe bile burun kıvırarak olmaz bu iş. Akıllı olun olm. O aile parası bugün var yarın yok. Bunun örnekleri gani gani. Sonra sudan çıkmış balık olmayın. Çok rahat insanı köreltir, hazırlıksız yakalanmayın dilerim ama yakalanma olasılığınız çok yüksek. O insanlar bir gün sizi yalnız bırakmak zorunda. O yüzden şimdiden hayatta tek olmayı ve güçlü olmayı öğrenin. Yuva kurarken çok zorlanırsınız sonra. Adapte olamazsınız. Zorlanırsınız. Sorumluluk ağır gelir.

Benim son 4 senem bunları öğrenerek geçti. Nasihat addedene bi şey diyemem. Ben sadece panpa tavsiyesi verdim.

Bu ibretlik yazı sizlere armağan olsun, sübhanallah.

10 Mayıs 2011 Salı

Hayat Maksimumda değil Optimumda güzeldir.

Optimum Alışveriş Merkezi. Sizin Yeriniz.


Tek istediğim, mal gibi, odun gibi bir çocukluk/gençlik geçirmemek, bir sürü şey görmek, yaşamak; ama bir yandan bomboş ve sadece gezip tozan, zamanını öldüren bir adam olmamak, geleceğimi teminat altına almak ve güçlü, topluma katkı sağlayan bir birey olmaktı. Sanırım ikisini de optimum seviyede başarabilmek üzereyim.

Çocukluğum çok zor geçti. Hani burak şenses'in son zamanlarda doğum günü olan kişilere yolladığı, güzide cicibebe şarkısındaki sözlere benzer. "Yıllar biraz zor geçti, ama bak kocaman oldun". Yıllar 'baya' bir zor geçti, ama bakıyorum, kocaman olmuşum bile. Ve yine de güzel bir çocukluk, öğrencilik, gençlik dönemi yaşamışım. Lisede okuldan kaçıp internet kafeye gitmek bile güzel bir anıydı. Sadece okul-ev takılan ve hayatını mal gibi geçiren bir insan olmayacağım o zamanlardan belliydi. Daha farklı bir şeyler aradım. Okumayı sevdiğimden okudum yazdım çizdim. Değişik küntürleri öğrendim. Bi şeyler yaptım yani.

Yakın zamanda bitecek olan (öyle umduğum ve artık çok da tereddüt etmediğim, inşallaha maşallaha bırakmadığım) üniversite hayatım da çok tatlı ve dolu geçti. Müzik adına çok şey yaptım, biraz okulu salladım tabi ama, toparlanamayacak kadar değil. Azcık okula gittim, daha çok sosyal aktiviteler yaptım. Gezdim tozdum, oyun oynadım, eğlendim, mutlu oldum.

Şimdi ise geleceğimi de teminat altına almak için dişimi sıkıyorum. Gerçekten ders çalışmak canımı çok sıkıyor ama direniyorum. Çünkü az kaldı. Bu güzel çocukluk/gençlik döneminin üzerine diplomamı da alıp doğru dürüst bir insan olma yolundaki önemli adımı atarsam, rahata erişiceğimi umuyorum. Çünkü bu engeli atlattıktan sonra önümde daha düz, daha engebesiz bir yol var diye düşünüyorum.

İşte bugünlerde bu çabanın artık son demlerini yaşıyorum. İleride zorluklar içerisinde yaşayan bir insan olmamak ve bu eğlenceli geçen gençliğimi taçlandırmak için buna katlanmam gerekiyor.

Şimdi dersime döneyim, ve kendime bir gelecek hazırlıyim. Tüm gençliğini ağzını ayırıp gezip tozmaya harcayan ve ilerde kendisine ve ailesine doğru dürüst bir hayat sürdürmek için ailesine veya başkasına güvenenlerden VEYA tüm hayatını okul-iş yapıp bitkisel hayat yaşayan, ileride çocuklarına anlatacak 2 kelime hikayesi olmayan, "ben gençliğimde şöyleydim böyleydim, bir sürü şey yaptım" diyemeyecek adamlardan farkım olsun. Her şeyi yapmış olayım, ne şiş yansın ne kebap. İkisinden de optimum düzeyde olsun. Bokunu çıkarmadan, güzelce, dengeli şekilde. Evet ders çalışmadım okula gitmedim uzattım ama şimdi çalışacağım ve o esnada yaşadığım çok güzel günlerin boşa gitmemesini, ilerde o günleri pişmanlıkla değil mutluluk ve tatmin içerisinde anmayı garanti altına alacağım.

Hadibye.

edit: bu arada ortaokul-lise hayatım boyunca hep takdir-teşekkür aldım.
Şu sahneyi de yaşadım.
Haytalığın da kendine göre keyfi var. Lise güzeldi.

3 Mayıs 2011 Salı

Yobazlık

Ülkemizde yobazlık ve bağnazlık almış başını gidiyor, bunu inkar edenin anlını ŞLAK diye karışlarım. Ama bunu görmeyi reddedenler halkın %40-50'sini oluşturuyor. Hadi bunlardan bir kısmının da yobazlık taraftarı olduğunu düşünelim. Peki toplumumuzun bilinçli insan oranı sadece %50-60 mı? Ben buna inanmıyorum. Bu sadece gerçeği görmekten acizliktir, cehaletten ziyade.

Ama bu Türkiye'deki gerçeği görmeyi reddedenler için çok güzel, böyle fırından yeni çıkmış dumanı üstünde bir haber var.

22 Ağustos'ta internete uygulanacak olan filtre:
http://haber.mynet.com/detay/teknoloji/internetin-olum-tarihi-22-agustos-2011/569044


Herifler açık açık interneti Türkiye'de öldürüyor. Daha birçok şeyi öldürecekler de, bu en somut örneklerinden. Yani öncülüğünü ettiği "yenilikler"den sadece bi tanesi.

İnternet üzerindeki tüm platformlar (Sosyal Medya tabirini hiç sevmiyorum o yüzden kullanmayacağım) bu haberin sarsıntısını yaşıyor ve ortalık çalkalanıyor. Twitter'da saatlerdir trending topic listesinde baş sıralarda.

Neden bu kadar büyük yankı uyandırdı? Çünkü basit ve somut. Başına seçeceği adamın ona ne yapacağından bihaber olanlar bile bu haberin tesirinden etkilenip uyandı bir nebze. Çünkü sanırsam bu haber, 21 haziran'dan sonra olacaklar hakkında gerekli mesajı bazı uykucu şirinlere net şekilde verdi. Adam benim hangi siteye gireceğime karar veriyor, hem de gülünç ve ilkel bir kelime filtresi yöntemiyle. 4 tane filtre olacakmış da, sen seçecekmişsin. Sanki digiturk üyelik paketi satın alıyoruz aq. BTK dediğin, bir araç. Bir maşa. Başındaki adamı memnun etmek için, hatta onun talimatıyla ülkedeki "dinsizliği" azaltması için görevlendirilmiş ve buna en etkili merci olan internetten başlamış (çünkü denetlemesi en zor yer). Neymiş, Jenna Jameson kelimesi geçen domain isimleri filtrelenecekmiş, bir iki daha komik kelime tespit etmiş bu konuda "bilgili, deneyimli" uzmanlar, onlar da bloklanacakmış. YouTube'a giriş mümkün olmayacakmış. Bunları da İnternet Servis Sağlayıcılarına dayatarak olayı kökten halledecekler amcamlar. Hani DNS sayesinde kimse sallamadı ya önceki yasakları, savaşı bi mertebe öteye götürecekler akıllarınca. Ve böylece insanlara iman ve iyi ahlak tatbik edeceklerini sanıyorlar. Benim kendi seçeneklerimi kendi değerlendirme yetime güvenmiyor, güvenmedikleri gibi buna müdahale ediyorlar. Çok göreceli olan "zararlı" içerik kavramını kafalarına göre (hem de beceriksizce) belirleyip dayatmayı hak görüyorlar. Bunun ülkede harika değişiklikler, böyle çiçekler kuşlar bezeli günler, müthiş ahlaklı insanlar falan yaratabileceğini zannediyorlar.

Ulan örümcek beyinli, hadi 1830 yılında olsak neyse de, bugün bunu hangi akıl keser? Ben söyliyeyim. Tabi ki yobaz aklı. Sadece yobaz olsa, kendi halinde yobazlığını yaşasa neyse. Bunu tüm ülkeye de diretiyor. Buna "EVET" diyenler de bu gericiliğe ve saçmalığa ortaktır.

Ben bunu istemiyorum, ama isteyen var. İstesin. Ama bunu "istediğini zanneden" de çok büyük bir kitle var. Bu kitlenin azaltılması gerektiğini düşündüğüm, eğer hala ISRARLA bazı şeyleri farketmedilerse şimdiye kadar, bunu farketmelerini istediğim, aslında neyin ne olduğunu bilmeleri gerektiğine inandığım için bu yazıyı yazıyorum.

Demokrasi yok arkadaşım. Şu an ülkede demokrasi falan yok. Senin verdiğin oya karışırım ben artık, sana tepki gösteririm. Çünkü öyle bir noktaya geldi iş, o kadar kutuplaştı, bazı temel haklara o kadar karşı durur hale geldi. Sen benim özgürlüğümü verdiğin oyla kısıtlıyorsan, ben de senin verdiğin oy nedeniyle tepki gösteririm. Çünkü senin verdiğin oylarla bunlar bunu yapabiliyor.


Birisi de yorum olarak şey yazmış habere : "Ben bu kararı destekliyorum, işyerinde gereksiz sitelere giriyolla, virüs geliyo bilgisayarlara."

Bak arkadaşım. Böyle bir engelleme şekli yok. Bunu halkını eğiterek, bilinçlendirerek, veya güzellikle engellersin. Broşür yayınlarsın, bu sitelere girmeyin, zararlıdır diye. Yani kendinize değil, bilgisayarınıza zararlıdır diye. Yoksa adamın ordaki içeriği görmesinden sana ne. Ahlaki olarak hoş olmadığını söylersin belki ama, ahlak göreceli ve yazılı olmayan bir kanundur. BUNU YAPMAYACAKSIN SANA ZARARLI diyecek raddede bir merci değilsin. Ha, orda gördüğünü birine uygulamaya çalışır, o zaman elinden geleni yap. Ama sen tam tersini yapıyosun lan! Özgürlük o değil, sen çok yanlış gelmişsin, geri dön, ışıklardan sağa. Ordan ufukta kaybol git.

İnternet gibi bir kavramı belli kalıplara sokup, sonra bunu ihlal edene gidip hırsızlık yapanın elini kesmek gibi bir ceza sistemine bağlayamazsın. Bir de kaldı ki bu adamlar, silah edinme yaşını düşüren adamlar. Mahkemelerin kokuştuğu bir dönem getiren adamlar. Dönen dümenlerin haddi hesabı yok. Her tür dalaverenin yapıldığı, çetelerin kurulduğu, insanların birbirine teksas gibi sıktığı, canı sıkılanın küçük çocuklara tecavüz ettiği ve bunların çoğunun hapse bile girmediği falan bir yer burası. Hani sıkı kurallar orda niye işlemiyor? Katiller neden ortalıkta geziyor? Bunlar varken olay porno siteye mi kaldı? Hem sen duuur. Bu yasaklar gelsin sen o zaman pornoya olan merakı seyret. Tecavüzdeki artışları o zaman gör. Dünyadan bihaber, internetten, modernizmden caydırılan insanların cehaletinin artışını, birbirini canlı canlı yiyişini izle. Google Trends'de zararlı içerik arayan ülkelerin başında İslami ülkeler geliyor inşallah. Biz de İslami ülke olucaz bu gidişle, maaşallah.

"Ben ona oy vermem o şöyle, o yüzden buna vericem" derken neyle neyi karşılaştırdığınızın farkına varın. Artık Türkiye'de 2 olasılıklı bir kumar var. 1 tane faktör ve diğerleri. Herkes birleşmiş o 1 faktöre karşı çıkarken siz gidip oraya yamanırsanız, sizin eğitimli birisi olduğunuzu, inançlarınızın o kişilerle örtüşmediğini varsayarak, ben sizde art niyet, bencillik, kendi götünü kurtarma, çoğunluğa uyup araya karışma içgüdüsü ararım arkadaş. Son kurtuluş umudunuzu da gidip "çılgın" olduğunu, demokratik bir Türkiye için çalıştığını iddia eden, dışarıdan bakınca adama benzeyen ama içerde böyle irin, cerahat dolu bir beyne sahip olan adamların eline teslim etmeyin. Neye verirseniz verin oyunuzu, sol, sağ, orta, yan, düz, irmik helvası partisi. Elbet kafanıza yakın bir tane vardır. Ama onlara vermeyin. Çünkü ülke artık 2 ana faktör. Biz ne İran'ız ne Suudi Arabistan'ız ne bilmemnereyiz. Burası özgün bir "Cumhuriyet". Tamamen kendine özgü, güçlü ve modern bir ülke. Sen bu yeni izlediğin rotayla, Türkiye'yi asimile olmaya zorluyorsun. Kültürünü İslam kültürüyle tamamen bitiştiriyorsun. İnsanlar din, İslam falan derken Türklüğünü, nerde olduğunu unutur. Bir gün bu olur böyle giderse, o pıtrak gibi çoğalan ve temel taşı İslam olan asimile ülkeler oluruz.

Benim söyleyeceğim bu kadar. Yine de artık bu kadar somut kanıtlar varken bu kelepçeyi kendinize takmak isterseniz, size bol şans. Ama sizle ve sizin gibilerle, karşılaştığım her platformda harp edeceğimi, zihinsel, fiziksel veya ruhsal olarak sert biçimde mücadele edeceğimi bilmenizi isterim. İlerde Türkiye içinde yaşanmaz bir yer olursa, tüm aydınlık zihinler bastırılıp, tutuklanıp, susturulup, öldürülüp, bir yerlere kaçırıldığında size bunun hesabını acı şekilde sorarlar.

Bu seferlik böyle yazdım, . Çünkü aynı hatayı 3. kez yapmamanız gerek. Ben dinle bu kadar iç içe yaşamak istemiyorum. Belki sen de öyle yaşamak istiyosun. Ama unutma ki Atatürk bunun kişi bazında olması gerektiğini öngördü. Devletin bunları dayatmasını yasakladı. Bu yapılan, bunun, yani laikliğin tam tersidir. Hadi her şeyi geçtim, eğer laikliğe de açık açık sövüyorsan, ben senin ar damarının çatlayan yerine tuz basayım.

Ama yine de kararlıysanız, alın size 22 Ağustos'tan sonra girebileceğiniz siteler. Bol bol gezersiniz. Wikipedia'ya falan da engel getirirler zararlı bilgiler var falan diye. Ooh mis gibi olur.

http://www.cocuknidasi.com/
http://www.dinisayfalar.com/
http://www.tesettur.info/
http://www.capricepalace.com.tr/

Traşikomuk

sayın vekılım cumhur başkanımıza başbakanımıza iç işleri bakanımıza iligili mulku amirlere iletmek özere bır konuyu erz ederı

konu şu kumşumun oğlu okulda okurken sıtajer olarak 400 kışının calıstığı fabrıkada sıtaj gurur ve netıcesınde şahadet

parmağını makıneye kaptırı ve ıs guren parmak kunde kopar ve bu orencıyı sahıp cıkmada kapı dısı edıyorlar öğrencı cok magdur

piskolujısı cok bozuk allh kurusun ıntıharı bıle dusunuyor zor teselı edıyoruz magduryetın gıderılmesı ıcın yardımınıza ihtıy

(twitter'da cb'ye yapılan bir menşın serisinden aynen alıntı.)