19 Kasım 2014 Çarşamba

"Okulu bitir, hobi olarak yine yazı yazarsın..."

Anneler, babalar veya ana-baba adayları:

Benden size tavsiye, bebelerinize "Okulunu bir an önce bitir" diye baskı yapmayın artık, yemin ederim sövücem.

Bırakın okuyabildiği kadar, vicdanının ona elverdiği kadar uzatsın okulunu. Sağda solda siftinsin, dersi eksin, ders çalışmaya diye merve'lere gitsin, ders çalışma toplanmaları PES partilerine dönüşsün.

Ama asla onu "bu sene niye 2 ders kaldı?" diye darlamayın. Hala lisede mi okuyor zannediyorsunuz amk. Oldu olacak profesörler veli toplantısı tertiplesinler de ona da gidin. (Bunu tertipleseler koşa koşa gidecek o kadar çok ana baba var ki. Oğlu kızı 18-20 yaşına gelmiş hala götünde koşturacak utanmadan.)

Artık salın şu çocuğun peşini ya. Bırakın nasıl yetişeceğine, nasıl bir birey olacağına kendi karar versin. Götünü toplaya toplaya self-sufficient bir birey olmasını engellediniz, bari artık şimdi bırakın da kişiliğini geliştirsin. Okulu uzatacaksa kişiliği bu demektir, niye üzerine gidiyorsunuz.

Bir de bilinçaltında bildiği bir gerçek var ki onun okulunu bir an önce bitirmesine engel olan ve %100 doğru olan gerçek:

Okulu bitirdikten sonraki hayatta onu kocaman bir SİK bekliyor.

Evet, sik. Her açıdan tehlike oluşturan kocaman bir organ bekliyor.

Tabi ki buradaki argoya takılan, konudan kopmaya başlayanlar için açıklamama izin verin; sik, burada bir metafor, bir benzetme. Bu metaforun okul sonrası hayatla arasındaki yakın ilişkiyi detaylı olarak Deniz Ülger muhteşem şekilde açıklamış, ibret ala ala okuyun.)

Ben okulda yaşadığım güzel yaşantıyı bir daha hiç bulamayacağımı idrak ettiğim için şu anda "ya şu okul biteydi de kurtulaydım" diye dövündüğüm zamanlar için kendime küfür ediyorum. Ha, okuldaki yaşantı da bok gibiydi aslında, bohemlik kulaklarımdan akıyordu, finallerde boş kağıtlar havalarda uçuşuyordu, yapmak istediğim bir sürü şey vardı, edinmek istediğim ekspertizler vardı, bulunmak istediğim yerler vardı. Her biri "okulunu bitir" bariyerine takıldığı için hiçbir şey yapamadan öyle devindim durdum. 7 sene.

Ama okul yine de bir sığınak gibiydi. Tek sorumluluğunuz arada bir okula gitmek, arada bir birkaç dersten geçmek.

Ana baba da hemen çocuğu okulu bitirsin, işine girsin de kendi yükünü taşısın istiyor.

Yav, istemeyin amk. Bu, hayatın en güzel yılları. 2 sene daha yaşasa, 2 sene daha finanse etseniz nolacak lan?

Hadi diyelim okulunu hemen bitirdi. İşe de girdi. Elinize ne geçecek?

Küçük hesaplar peşinde olmayın arkadaşlar gözünüzü seveyim. Bu adam hayatla ilgili en ciddi mücadelesini vermeye başlamayı 1-2 sene erteledi diye gerizekalı muamelesi yapmayın.

Ayrıca siz ve o bambaşka nesillerdensiniz ve sizin geldiğiniz hayattaki koşullar şu anda yok. Bununla ilgili analize de şu über-ibretlik yazıdan ulaşabilirsiniz (ingilizcesi olmayanlara bol şans).

Çünkü okul bittikten sonra okula geri dönüş yok. Yani var da, eskisi gibi olmayacak hiçbir zaman. Hatta okulun yanında başka obligasyonlarınız da olduğu için o okul size zûl gelmeye başlayacak, "şimdi eve gidip dinleneydim daha iyiydi, sıçayım diplomasına" diyeceksiniz. Ama yine de eski günlerin bir anımsatıcısı olarak hoşunuza gidecek o sıralarda olmak, o kampüste gezinmek.

Ama ertesi sabah yine aynı gerçekliğin içine uyanacaksınız; kendinizi hayatın içinde layık olduğunuzu düşündüğünüz noktaya getirmeye çalışırken aslında çamurun bataklıkların içinde dönele dönele ilerlediğiniz gerçeği.


Hala lisans derecesini almak için uğraşanlara notum:
Mızmızlanmayın. Ders, sınav, bunlar o kadar komik çelınc'lar ki. Dışardan bakanlara çok komik geliyor.

Eskiden ben de çok mızmızlanırdım okulla ilgili, bilen bilir. Ama yapmayaymışım daha iyiymişti.

Tabi ki her zaman hayatın daha ileri evresindeki, daha deneyimli kişiye, daha geriden gelenin çabalamaları daha tuhaf görünür ama, herkes o yoldan geçiyorsa o yola bir iki tabela dikmek belki arkadaşın kafasını kaldırıp ileriye bakmasını sağlar.

Şunu da söylemek isterim ki, ilerlemek her zaman güzel. Şu anda tekrar o günlere dön deseler dönmem. O bi kereydi ve o zaman kıymetliydi. Ama en azından o günleri yaşarken bunu görmüş olsaydım, bilincim daha açık olsaydı, aslında bir çamur deryasından çıkıp başka çamur deryasına girmeye çalıştığımı bilseydim, bu konuda acele etmez veya umutlanmazdım, o anın ve çamurun keyfini daha fazla çıkarırdım.

Bu noktada kendime yapacağım tavsiye de şu:

Aslında şu anda da durumun farksız. Yine bulunduğun çamur birikintisini beğenmesen de aslında o belki de görece daha yumuşak, daha killi bir çamurdur, belki cilde iyi geliyordur.


Yaşamadan nerden bilebilirim amk?

(Not : Yazar, bu yazısında aslında kafasındaki birkaç faksiyonu çarpıştırıp kendi kendine nasihatler verip bir yandan da bunlara kontr-argümanlar falan üreterek çürütmüştür.)