24 Ekim 2013 Perşembe

Konstrüktivizm

Bugün sizlere sade bir dille ve daha kısa bir yazıyla, görsel zekamın zayıflığından bahsedeceğim.


Yakınımdaki insanlar zaten görsel hafızamın zayıflığını, var-yok arası gidip gelen yön duygumu, üç boyutlu algımın 10 yaşındaki çocuğunkinden daha kötü olduğunu bilirler. Bu, bazen sakarlık şeklinde de zuhur eden bir boşluk-nesne algısından kaynaklanıyor.

"Gördüğüm bir şeyi asla unutmam" diyen insanlardan olmak isterdim. Ama olmadı. 300 puanla kaçırdım.

Bir insanla 10 dakika konuştuktan sonra onun giydiği şeyin rengini hatırlamak istesem, tüm renkler bana eşit uzaklıkta olur. Rastgele bir renk söylesem tutturma ihtimalim daha yüksek olur. Bu kişinin bir suçlu olduğunu söyleseler ve eşgalini isteseler, elimden geleni yapsam da muhtemelen polisi yanıltmaya teşebbüsten dolayı hapse girerim. Çünkü tipler ve şekiller, benim kafamda birkaç dakikadan sonra flulaşır, bir saat kadar sonra da tarihe karışırlar.

Yeni gittiğim bir adresten, geri eve dönerken 2-3 kere kaybolurum. Bu yeni adrese gidiş dönüşü öğrenmem için muhtemelen 10-15 kere gitmem gerekir. Yani ekran kartımın belleği sadece 1 KB. Datayı Hard-Disk'e yazmayı başarana kadar sıfırdan yüklüyorum.

1. Tekil algım iyidir. Örneğin sağımı solumu çok net şekilde bilirim, öyle sağını solunu karıştıranlardan değilim. Ama mesela bir şeyin başka birine göre sağı/solu kavramı, CPU'mu yakmaya yeter. Bu, benim için her zaman bir kaos kaynağı olmuştur. Örneğin "sol kanat" dendiğinde herkes denileni anında anlıyorken, ben bir süre düşünürüm, "hangi takıma göre sol, hmm tamam şurayı kastediyor" diye.

Bir de mesela amarikan filmlerinde adamlar "Kuzey yönünde kaçıyorlar" diye hemen yön tayin edebiliyor. Ben yön tayin etmek için amanın güneşin doğduğu yere bakacam da, karınca yuvası bulacam da, falan. Şu an bulunduğum yere göre Kızılay ne tarafta kalıyor, arabayı ne tarafa park ettim, bakkal hangi yönde, binanın çıkış kapısı bulunduğum yere göre hangi istikamette, bunları da bilemem. Biraz düşünmem gerekir.

Gideceğim yeri sadece yolları takip etme şeklinde bulurum, yolun sadece gittiğim kısmını Cache'leyerek giderim. Bazısı bütün güzergahı RAM'e cache'ler ve araba sürerken bir daha düşünmez. Ben ise araba sürdüğüm süre boyunca yolu takip etmek zorundayım, çünkü bir sonraki hamlede ne yapacağımı daha önceden kestirebilmem için kafada "Loading..." görüyorum sürekli.

Ve mesela ileride bir yol çalışması varsa, "Güzergah tekrar hesaplanıyor..." işlemi sonsuza kadar sürer, zaten muhtemelen yanlış yola saparım. Gitmek istediğim yönü tayin etmem uzun sürdüğü için muhtemelen bir süre yanlış yöne giderim.

Birkaç gün öncesine kadar Antalya'yı Adana'dan daha doğuda zannediyordum. Acemiliğimin orada olacağını öğrenenip merak edip haritadan bakana kadar da Balıkesir'in 2 denize de kıyısı olduğunu tahmin bile edemezdim. Gerçi iklimini gördükten sonra herhangi bir denize kıyısı olduğuna inanmak da çok güç.

Bunlara tezat olacak şekilde, enteresan biçimde, uzaklık ve mesafe algım oldukça gelişmiştir. 300 metre ile 350 metre arasındaki farkı bile sezebilirim. Karşılaştıracak iyi bir referans varsa kilometre hesabını bile yapabilirim. Bir de, harita okumada iyiyimdir. Bulumduğum yere göre sağımı solumu tayin edip, gitmek istediğim yere kolayca giderim. Garip.

Bir nesnenin düz/eğri olduğunu anlamak için cetvel/su terazisi kullanmazsam %100 emin olamam. Bu yüzden bir tablo asmak, bir yere sticker falan yapıştırmak benim için çok yorucu bir iştir. Genellikle de eğik olur.

Askerde duvarları boyarken (duvar boyamak, ben) düz çizgiler çekebilmek için Analitik Geometri'yi kullanmak zorunda kaldım. Yerden duvarın 1 metre yukarısına kurşun kalemle nokta koydum, biraz ötesine de aynı şekilde nokta koydum. 2 noktadan geçen doğrunun yamuk olma ihtimali olmadığına güvenerek bu 2 noktadan geçen doğrunun alt kısmını boyadım. Sonuç: Matematik > Algı

Yoksa fazla mesai kaçınılmazdı.

Resim yaparken derinlik, perspektif kavramlarını geliştirmem 10 yıl aldı. Ama hala çok malca çizimler yapabilirim istesem. Bir küp çizerken bile yanı yöresi eğik olur, 2 karşılıklı köşeyi tam paralel çizemem.

Çocukluktan beri resim yapmayı sadece otomatik tüfekler, uçaklar, formula 1 arabaları çizmek şeklinde algıladığım için, onları çizebiliyorum ne hikmetse. Ama bu da binlerce spastik çizimden sonra olagelen şeylerdi. Hala çok komik detaylar ekleyebiliyorum yüzlerce kez çizdiğim bir şeyi çizecek olduğum zaman, mesela bir AK-47'yi veya F-16'yı.

Çalışan şeyler yapmayı seviyorum. Tasarım ve görsellikle uğraşmak ise midemi bulandırıyor.

Bir programı, bir siteyi en karmaşık şekliyle yazabilirim, ve bu beni yormaz, hatta eğlendirir. Ama onu giydirmeye gelince, orasının burasının rengiyle pozisyonuyla, tablosunun stiliyle, yazıların sağa sola yatışıyla kerkinmesiyle uğraşırken "kahrolsun bağzı şeyler" diye bağırasım geliyor.

Soyut şeylerle uğraşmak benim daha iyi olduğum alan olmuştur. Askere gittiğimden beri Konstrüktivizm akımına maruz kaldım. Evin tüm tadilatıyla, boyasıyla, mobilya montajıyla şusuyla busuyla da bizzat ilgilendiğim için yepyeni bir alanda zihin açıyorum, 3 boyutlu algımı yenileyip geliştiriyorum. Bir şeyi "düzgün yapmak" ile ilgili takıntısı olan insan için de bu yeni alan oldukça meşakkatli.

Ama zihin açmak ve yeni şeyler öğrenmek tam benim kalemim işler. O yüzden bu durumdan şikayetçi değilim.

Ev boyanacaksa, tadilat yapılacaksa, mobilya kurulacaksa bana bi alo deyin.

Şaka lan şaka, demeyin. O kadar da hevesli değilim. Böyle soyut soyut, iyiyim ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder